“`html
Etiyopya’da Benzersiz Bir Serüven: Addis Ababa ve Ötesi
Afrika’nın büyük dönüm noktalarından biri olan Addis Ababa, hem Afrika Birliği’nin genel merkezi hem de Etiyopya’nın gözbebeği. Uçakla bu şehre adım attığınız an, kendinizi kıtanın farklı köşelerine açılmış kapıların eşiğinde buluyorsunuz. 2,355 metre yükseklikte olan bu şehir, kendine özgü dağ havası ile sarılı. Yerel halk, akşam saatlerinde dışarı çıkmamam için beni defalarca uyardı çünkü burası, dünya üzerindeki en tehlikeli şehirlerden biri olarak biliniyor. Gündüz saatlerinde de güvenli olmaktan uzak olan bu yerler, beni her zaman dikkatli olmaya sevk etti. Bu nedenle gittiğim her yerde bir yerel rehberle seyahat etmeyi tercih ettim. Kuzey bölgesinde benimle birlikte olan rehberim Mareg Asmro, beni havaalanında güler yüzle karşıladı; zira Addis Ababa havaalanına rehberlerin girmesi yasaktı. Ertesi gün, birçok müze ve kilise gezmiştik; bu arada dünyanın en eski insansı maymun fosili Lucy ile de tanışmam mümkün oldu, Etiyopya’nın Hadar bölgesinde bulunan neredeyse eksiksiz iskeletini görmenin heyecanı içindeydim.
Maalesef, ülkenin kuzey kısmındaki iç savaş hâlâ sürüyor. Güncel verilere baktığınızda 2022’de savaşın sona erdiği yazılı olabilir; fakat gerçek durumu yansıtmıyor. Bunu gözlemlemek için 11 gün içinde 12 ayrı yerde uçarak Etiyopya’yı baştan başa geçebildim. İç savaşın varlığını hissetmek sürpriz olmadı ama bunu deneyimlemek bambaşka bir şeydi. Simien Dağları’nda kamp yapma çabamız oldukça heyecanlıydı; gerilla ve hükümet askerleri ile yollarımız kesilince, bazen cepheden geçebilmek için para vermek zorunda kaldık. Bir defasında askerlerin yanına yanaşırken yaşadığım anı hiç unutmuyorum; şoför aceleyle yola devam etmemiz için beni hızlıca araca bindiriyordu.
İşte tüm bu olaylardan sonra, Addis Ababa’ya geri döndüğümüzde içim rahat bir nefes aldım. Hem güvende olduğumu hissettim hem de Simien Milli Parkı gibi alanlarda yürüyüş yapma isteğim arttı; ama burada da yürüyüş yaparken bir silahlı koruma almak zorundaydım. Yüksek dağların eteklerinde çadırda konaklama fikri beni düşündürmeden edemedi. O anda kendime “Bütün bunları yapmak zorunda mısın?” diye sordum ama macera sevgim beni yine de harekete geçirdi. ‘Sonunu düşünen kahraman olamaz’ motto ile doğanın muhteşem manzarasının keyfini çıkardım.
Yemek molası verirken, sinir bozucu karıncaların saldırısından kaçmaya çalıştım. Rehberlerim bu durumu eğlenceli bulurken, ben kendimi bir ‘Super Mario’ oyunu oynuyormuşum gibi hissettim. Tuz Gölü’nde Yüzdüm
Addis Ababa üzerinden Lalibela’ya geçtik. Lalibela, tek parça kayadan oyulmuş tarihi kiliseleri ile ünlü önemli bir ibadet merkezidir. Burada sürekli dualar okunuyordu; benzer bir deneyimi başka hiçbir yerde yaşamadım.
Sonrasında, Etiyopya’daki en etkileyici noktalardan biri olan Danakil Çöküntüsü’ne doğru yola çıkmaya karar verdim. Danakil Depresyonu, yer altındaki zengin maden kaynakları nedeniyle tanınan, deniz seviyesinin altında kalmış bir bölgede yer alıyor. Eğer buraya gelmeyi düşünüyorsanız, güvenlik nedeniyle bir tur ile gitmeyi tercih etmeniz önemli. Araçlar konvoy halinde hareket ediyor, yine silahlı korumalar sizi bekliyor. Yerel halk, çölde yaşanan zorluklarla baş ederken, bana oldukça agresif bir tavır sergiledi. Fotoğraf çekiminde talepkar hale gelen yerel halk, bazen taş atma tehditlerinde bile bulunabiliyordu; bu nedenle, onlarla tanışmak ve evlerinin içine girmek oldukça zorluydu.
Bölgedeki volkanik oluşumları görmek için Dallol’a geçiş yaptık. Bu sıcak, ve çorak alan, birbirinden ilginç jeotermal yapılarla doluydu; her yer bomboştu ve ulaşım zordu. Ancak, Nahurma isimli tuz gölünde yüzme fırsatını yakaladım. İnsanı büyüleyen manzaraların arasında kaybolmuş bir macera arayışındaydım. Geceyi sokakta geçirdikten sonra, Erta Ale Yanardağı’na ulaşmak zorundaydım. Oraya gittiğimizde yanıma kadar gelen ateş ve lavlar beni korkutmaya yetiyordu, ama rehberim Mareg, bu durumda şanslı olduğumuzu söylemesi içimi rahatlatmıyordu. Bir ay önce patlamış olan volkanın içinden geçmek, kaygı dolu anlar yaşatıyordu. Ancak geceyi yine sokakta geçirmek zorunda kaldım; bölgede konaklayacak otel yoktu.
Müslüman Yerliler ile Tanıştım
Bir süre sonra tekrar Addis Ababa’ya döndüm ve Etiyopya’nın sembollerinden biri olan ünlü kabilelerle tanışma zamanı gelmişti. Güney bölgesine gitmeye karar verdim; üstelik artık hava yolu seçeneklerimin de tükenmesiyle otobüs yolculuğuna atılmak zorunda kaldım. Yerel halkın tehlikeleri hakkında defalarca uyarılmama rağmen, sabahın ilk ışıklarında otelin kapısından çıktım ve otogara doğru yola koyuldum. Yaşadığım yolculuk, sezgilerimden daha zorlayıcıydı; birleşik trafik ve gürültü dolu otobüs içinde uykusuzluğun da etkisiyle zor anlar geçirdim.
Arba Minch bölgesi, kabilelerin yoğun yaşadığı bir alan olarak öne çıkıyor. Oraya dolaşmak için kendimce uygun bir yol bulmaya çalıştım ve birkaç rehberle anlaşmanın pratik olacağına karar verdim. Dorze kabilesinin renkli ve yüksek kubbeli evleri arasında gezinti yaparken, yerel mutfağın lezzetleri ile tanıştık. Timsah avına çıktığımızda ise, Konso kabilesinin taş duvarlı köyünü ziyaret etme fırsatım oldu. Ancak beni en çok heyecanlandıran Arbore yerlileri ile tanışma isteğimdi. Müslüman olanların yaşadığı bölgede bulunmak, benim için ayrı bir önem taşımaktaydı. Bir camiye girdiğimizde, çocuklara Kur’an-ı Kerim öğreten bir yerli öğretmeni izlerken, gözlerim inanamadı; gelenekler ve kültürler arası geçişlerin ortasında buldum kendimi.
Omo Vadisi’ndeki Turmi kasabasına geçtik; burada kalmak, kabile gezintileri için daha kolay olacak. Ayrıca Türkiye’den buraya kadar gelmişken Sezgin Uz ile tanışmak için hemen yola koyuldum. Kendi restoranında hayvan pazarına giderek güzel lezzetler tattık. Ancak, en akılda kalan anım Hamer kabilesinin boğa atlama töreniydi; burada geleneksel bir törende, delikanlının boğaların üzerinden geçişi ile evlilik hakkı kazandığını gözlemlemek, benim için unutulmaz bir deneyimdi. Bu sırada, kız kardeşleri tarafından kendisine destek olan gençlerin cesaretleri, farklı bir yaşama tanıklık etmemi sağladı.
Geri dönüş yolculuğuma çıktığım an, Mursi kabilesine ulaşımın kapatıldığı haberini almıştım. Savaş nedeniyle pek çok insan evini terk etti. Yine de, rehberim sonunda beni savaştan kaçan bir ailenin yanına götürdü. Bunu başarmak, benim için anlamlıydı. Zamanında özgürlüğünü korumak amacıyla dudaklarını kesen kadınların hikayeleri beni derinden etkiledi. Yağmur ve güneş altındaki yaşam mücadelesi boyunca, çok sayıda zorluk yaşadılar.
Jinka yaklaşımına geldiğimizde gençlerin şapkamı kapma çabalarını görmek, oldukça dikkat çekiciydi ve böyle anlarla dolu bir yolculuğu tamamladım. Son durağım olan Harar’a doğru yola çıktım. İslam alemi için kutsal bir şehir olan Harar’da, Türk Müzesinin bulunduğunu keşfetmek, benim için büyük bir sürpriz oldu. Harar’ın tarihi sayfalarından süzülen kültür, yerel halkın samimiyeti ve sıcaklığı beni derinden etkiledi.
Müslüman bir ülke olan Etiyopya’da, gastronomik deneyimlerim de beni mutlu etti; ancak bir yandan çeşitli hastalıklarla karşılaşmak, seyahatimin taşlarını döşedi. Yavaş yavaş, tüm bu deneyimler ve anılar bir araya gelerek benim için unutulmaz bir yolculuk haline geldi.
Sırtlan Besleme Deneyimim
Son olarak, Harar’da sırtlan beslemek için yaptığımız aktivite, seyahatimin unutulmaz anlarından birini oluşturdu. Geceleyin karanlıkta sırtlanlara yiyecek vermek, hem heyecan verici hem de zorlu bir deneyim oldu. Sonuç olarak, uzaktan baktığım o muhteşem hayvanlarla yaşamak, bana bu bölgenin doğasını ve güzelliklerini daha iyi anlama fırsatı sundu.
Unutulmaması Gerekenler:
- Yerel lezzetlerin tadına bakmayı sakın ihmal etmeyin.
- Yerli halkla etkileşimde bulunarak farklı kültürleri keşfedin.
- Özellikle güvenlik soruşturmalarını dikkate alın ve rehberlerle seyahat edin.
“`